Rahmetli Prof. Dr. Hasan Onat; “eğer Müslüman isek, Müslüman olduğumuz gibi bir iddiamız varsa, iki gerçek en başta bizi bekler. Bir, Kuran Allah’ın kelamıysa düşünce dünyamızda kurucu unsurları Kuran’dan almak zorundasınız. İslam söz konusuysa belirleyici tek bilgi kaynağı Kuran’dır. Arkasından da akıl gelir. Hadis ve sünnet ise aklın içerisindedir. İkinci prensip ise, eğer Müslümanlar batının tüketici hedefinden kurtulacaksa, kısaca özne olacaksa bunun da bir tek yolu var, o da bilimin gücüne sahip olmaktır.”
İSLAM MÜSLÜMANLARIN ELİNDE ESİR DÜŞMÜŞ
Özgürlüklerin olmadığı yerde din sadece ve sadece münafıklığı meşrulaştırıyor. Ve özgürlük deyince de galiba önce İslam’ı biraz özgürleştirmek gerekiyor. Yani şu anda İslam, Müslümanların elinde esir düşmüş durumda. Ne demek İslam’ın Müslümanların elinde esir düşmesi; Eğer siz İslam’ı bilmezseniz, İslam’ın kurucu ilkelerini bilmezseniz, İslam’ın insan için var olduğu gerçeğini, insanı özgürleştirmek için var olduğunu bilmezseniz, kendinizi köleleştirirken meşruiyeti de İslam’dan alırsınız. Tevhidin doğasında özgürlük vardır. Tevhit insanı özgürleştirir. Tevhit iyi anlaşıldığı zaman insana bulunduğu yerin koordinatlarını verir. Yani insanın dünyadaki yerini belirler. Bu ontolojik özgürlüktür. Boşluktan kurtarmış olur sizi. Korktuklarınızı, sevdiklerinizi tanrılaştırmaktan kurtarır sizi tevhit. Her şeye layık olduğu kadar değer verme imkanı sağlar size, tevhit. Aslında bütün bunlar özgürlüktür. Diyor ki İmam Maturidi : “Düşünmemeyi telkin eden her türlü his, şeytan işidir.” Düşünmek, akletmek, namazdan önce, oruçtan önce farzların farzıdır. İslam coğrafyası düşünceyi unuttuğu için eleştirel düşünceyi geliştirme imkanı bulamıyor. Bu çerçevede gelenek dinleşiyor, bu çerçevede dinin insan hayatına anlam katan boyutu kayboluyor. Ve bu doğrultuda din özgürlük ilişkisi kopuyor. Özgürleştirecek olan din tam tersi insanı savurmaya başlıyor. (Prof. Dr. Hasan Onat))
“HOŞT” DEYYUS!
Türkmen evine bir şıh misafir geldi, Buyur ettiler, köylülerle birlikte odaya aldılar, köylüler ne keramet edecek diye ağzının içine bakarken, şıh arada bir irkilir gibi yapıp “Hoşt” diyordu… Köylüler bunun bir keramet olduğunu anladılar ama ne kerameti olduğunu anlayamadılar, merakla sordular: “Ya şıh Hazretleri nedir o arada hoşt dediğin?..” Şıh: “Bir köpek Kabe'nin duvarına işeyecek gibi niyetleniyor, onu görüyorum tabii ki, hoşt diye kovalıyorum…” Köylülerin itikadı bir iken bin oldu… Olanları kapının eşiğinden dinleyen evin hanım ağası sofrayı hazırladı, herkesin önüne üzerinde et olan pilav geldi… Şıhın tabağında sadece pilav vardı… Şıh bir süre etsiz tabağa baktıktan sonra, kapıda beliren hanım ağaya “Benim tabağımda et niye yok, bunun bir sebebi var mıdır ey hatun?” diye sordu… Hanım ağa yaklaştı, tabağı ters çevirdi, onun etlerini pilavın altına koymuştu… pilavın altında etlerin gözükmesiyle elindeki kepçeyi şıhın kafasına indirdi:Ulan tabağındaki eti görmedin de, Kabe'deki iti mi gördün deyyus!