Metin Çınar
  Güncelleme: 07-03-2020 07:15:00   06-03-2020 08:55:00

ÇIKMAK YOK TÜRKİYE

ÇIKMAK YOK TÜRKİYE

Despotik devletlerin yol açtığı korku ve baskı ile devletin yokluğu sonucunda ortaya çıkan şiddet ve kanunsuzluğun arasında sıkışmak, özgürlüğe giden dar bir koridordur. Özgürlüğün oluşması için hem devletin hem de toplumun güçlü olması gerekir. Şiddeti engelleyecek, yasaları uygulayacak ve insanların kendi tercihlerini yapıp hayata geçirmeleri için hayati öneme sahip kamu hizmetlerini sunacak güçlü bir devlete ihtiyaç vardır. Devleti denetlemek ve sınırlandırmak içinse güçlü ve hareketli bir topluma.

1960, 1971, 1980 ve 1997 deki darbelerle ordu yönetimlere müdahale etti Ordu ve sivil hükümetler toplumsal denetim için dini de kullanmaktan çekinmediler ve dini gruplarla birçok koalisyonlar kurdular. 1980 askeri darbesinden hemen sonra askeri cunta ve izleyen merkez sağ hükümetler, sol güçleri dengelemek için gündelik hayatta ve okullarda dinin rolünü artırdılar. Kendilerini zayıf hisseden, taşrada veya İstanbul gibi büyük şehirlerin daha yoksul semtlerde yaşayan muhazafakar, dindar ve yoksul kesimler bu toplumsal değişimlerle cesaretlendiler. Batılılaşmış,  kendi sorunlarını temsilden uzak gördükleri ordu ve bürokratik seçkinlerden daha fazla talepte bulunmaya yöneldiler. Bu durum Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yükseliş koşullarını hazırladı. Ak Parti zaman içinde giderek popülerlik kazanan bir dizi dindar ve muhafazakar sonuncusuydu. 2002 seçimlerinde birinci olarak iktidara geldi. Partinin seçim zaferi kazandığında Erdoğan, İstanbul belediye başkanlığı sırasında okuduğu dini içerikli bir şiir yüzünden siyaseten yasaklıydı. Erdoğan, bir mitingde söylediği aşağıdaki sözlerle partisinin tabanına hakim ruhu yakalamış ve bir ölçüde de bundan faydalanmıştı.

BAŞKA TÜRK OLMAZ

“Bu ülkede Zenci Türk, Beyaz Türk ayrımı yapıldı. Kardeşiniz Tayyip Zenci Türklere mensuptur”

Beyaz Türkler; topluma karşı konumlanan ordu ve bürokrasi kadroları ve onlarla ittifak halindeki Batılılaşmış büyük iş çevrelerinden oluşan Türk seçkinleri için kullanılmış bir benzetmeydi.

Bazı liberal ve sol entelektüel kesim başlangıçta Ak Parti’yi ve reformlarını desteklemiş olsalar da ordu ve bürokrasi tamamen karşıt bir tutum takındı. Hatta Nisan 2007 de ordu internet sitesinde yayınladığı bir muhtırayla askeri darbe tehdidinde bulundu. AYM de partiyi kapatmak için soruşturma başlattı. Bu olay sonucunda Ak Parti zorda olsa ayakta kalabildi. Ancak, bu olay parti ve askeri-bürokratik düzen arasında giderek kutuplaşan, sıfır toplamlı ilişkiler açısından bir dönüm noktası oldu.  1990’lardaki yaygın yolsuzluk ve kötü yönetim nedeniyle diğer iki merkez sağ partinin yıkılması birdenbire Ak Parti’yi seçimlerin hakimi yaptı ve parti kurucuların bile hayal edemeyecekleri bir siyasi güç verdi. Başlangıçta Ak Parti liderliği Avrupa Birliği teşvikini büyük bir memnuniyetle karşılamıştı, çünkü o da siyasette askeri vesayetin azaltılmasını destekliyordu ve bir görüşe göre 2007 askeri muhtırasına rağmen hükümetin ayakta kalmasının nedenlerinden biri de bu destekti. Fakat AB üyelik süreci bir süre sonra yavaşladı ve ardından tamamen çöktü ve Ak Parti’yi kurumsal reform sürecine bağlayan önemli bir çıpa ortadan kalktı. Türkiye despotik devlet kontrolünün bir safhasından diğerine geçti. Ak Parti 2007 den sonra duruşunu sertleştirdi ve ülkedeki farklı güç odaklarının tümünün denetimini ele geçirmeye yöneldi. Başlangıçta seküler eğilimli bürokratlardan kuşku duyan Ak Parti, kendi muhafazakar tercihlerine ve önceliklerine daha yakın olan insanlar atamak istemişti ama gerekli uzmanlığa sahip kadroları yoktu. Bu yüzden pek çok lisede ve üniversitede kurduğu örgütlenme sayesinde çok daha nitelikli kadrolara sahip olan Gülen hareketine yöneldi. Böylece güçlenen Gülen hareketinin devlet kurumlarındaki gizli yayılması daha da arttı. Erdoğan ve Gülen, muhtemelen iktidar mücadelesi nedeniyle birbirlerine düştüler. Güç mücadelesi Temmuz 2016’da ordu içerisinde Gülen’le gizli bağları olan subayların tasarladığı anlaşılan başarısız bir askeri darbe girişimiyle doruğa ulaştı. Bu başarısız darbe girişiminden sonra Erdoğan ve müttefikleri olağanüstü hal ilan ettiler ve Gülencileri güvenlik güçleri, yargı ve bürokrasiden tasfiye etmeye başladılar. Erdoğan çok az denetim mekanizmasına sahip bir icracı başkanlık sistemi getirmeye yöneldi.(Dar Koridor-D.Acemoğlu)

ÇALIŞ YİNE OLUR

Başlangıçta özgürlük yolunda hızla koridora giren ve güvenli adımlarla ilerleyen Türkiye, birden bire kendisini koridorun dışında buluverdi. Ne yazık ki…

Halkı dışlamaya çalışmak, bir nehri durdurmak gibidir. Sular barajdan taştığında daha fazla insan zarar görür. Halkı kazanmanın bir yolu, kalplerini kazandığınızda halkı kazanırsınız. Halkın isteklerini yerine getirin, nefret ettiklerinden uzak durun. (Zichan)

Yönetici bir kayıktır, halk da deniz. Deniz kayığı taşıyabilir de, alabora da eder.

  Bu yazı 9474 defa okunmuştur.
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
BİZİ TAKİP EDİN
  • Tüm Anketler
    Web sitemize Beğendinizmi?
    HABER ARŞİVİ
    YUKARI nisbar giriş betnis giriş yakabet giriş