Ahmet Zorlu
  Güncelleme: 16-11-2020 11:53:00   16-11-2020 11:49:00

REÇETE

                                                 REÇETE..

Hastalandınız, gittiğiniz doktor size uzun vadeli bir tedavi programı hazırladı.

Durumunuzun ciddiyetine o kadar inandırdı ki, yazdığı reçeteyi harfiyyen uygulatmak için sizi hastanede müşahede altına aldı.

Uzun vadeli bir tedavi ile bu hastalığın üstesinden geleceğine sizi şartlanmışlık ölçüsünde inandırdı zira..

Başladınız ilaçları uygulamaya ve beklemeye.

3-5 yıl fena gitmedi tedavi.

Sonra uyguladığı ilaçların yan etkisi ile her geçen gün biraz daha kötüye gitmeye başladınız.

Ama doktorunuz odanıza her uğradığında, “Harika gidiyorsunuz. Böyle giderse 20 yıl sonra 18 yaşında bir genç haline gelecek, bırakın hayatta kalmayı, maraton koşacaksınız.” diyordu.

Aralıksız 18 yıllık tedavi sırasında, iki kez beyin kanaması, birkaç kez inme, ara sıra kalp krizi geçirdiniz.

Durumunuza anlam veremiyorsunuz, zira gittikçe kötüleşiyorsunuz.

Sadece doktorunuza göre çok iyisiniz.

Diyor ki yakınlarınıza, “Siz bakmayın bu durumda olduğuna. Sağlığı dibi görecek, sonra V Tipi iyileşme başlayacak. Koyduğumuz hedef 20 yıldı unutmayın. Daha iki yıl var göreceksiniz, eskisinden çok daha sağlıklı olarak bu kapıdan kendisini taburcu edeceğiz..”

18 yılın sonunda, başınıza koyduğu hasta bakıcı bile isyan edip ve “Ben artık bu hastaya bakmayacağım, sağlığım bozuldu istifa ediyorum” diyerek işi bırakacak.

Yerkürenin en kıdemli hastasısınız da.

Sizin bir türlü sağlığına kavuşmamanızı kenardan izleyenler sonunda doktora bir konsültasyon öneriyor ve başlıyorlar anlatmaya.

“Sayın hocam adam defalarca felç geçirdi, beyin kanamasını atlattı, kalp krizlerinin sayısını biz bile hatırlamıyoruz. Gelinen noktada ‘Çoklu Organ Yetmezliği’ yaşıyor. Bu hastanın 18 yıldır verdiğiniz ilaçlarla iyileşmesi mümkün değil. Böbrekler pert, akciğer bitti, kanser bünyeyi sardı. Yani teşhisiniz ve uyguladığınız tedavi yanlış. Hasta bakıcı da istifa etmişken, 18 yılın faturasını ona yükleyip yeni bir tedavi programı hazırlayalım. Allahtan umut kesilmez. Belki bazı organlarını kurtarırız..”

Hastabakıcının istifası ile düzenli olarak aldığınız ilaçlara 2 gün ara veriyorsunuz ve birden kendinize gelmeye başlıyorsunuz.
İki gün içinde, gözünüzü açtınız, parmaklarınızı oynatmaya başladınız.

Çıkıyor bizim doktor, “Bakın ben demedim mi, hasta kendine gelmeye başladı. 18 yıldır uyguladığım ilaçların dozunu biraz daha artıracak, 2 yıl içinde ayağa kaldıracağım hastayı” demeye başlıyor.

Yeni bir hasta bakıcı ve yanına da bir asistan tayin ediyor.

Bünye isyan edecek ama sadece göz kapakları oynuyor ve parmağını oynatıyor hasta.

İşte iktidarımızın 18 yılının özeti bu.

Oysa bütün mesele, hastaya hasta demediğiniz günlere dönmek.

Reçete de belli aslında.

Yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla mücadele edebilme yeteneği.

Lüks, görkem, şaşaa ve kibir bataklığından çıkıp arınmak.

Denge ve denetlemenin etkin olarak sağlanması.

Demokratik çizgileri silinemez hale getirmek.

Cumhuriyete ve kurucu değerlere sahip çıkmak.

Yeniden toplumsal üretim seferberliği.

Gelirin hakça ve eşit şekilde dağılımını sağlamak.

Türkiye’yi yeniden barış ve huzur coğrafyası haline getirmek.

Adalet üzerindeki kara bulutları dağıtmak, adaleti kara gözlüklülerin tehditlerinden kurtarmak.

Emperyalizmi güzel ülkemin topraklarından söküp atmak.

Toplumsal bir eğitim reformunu hemen bu gün hayata geçirmek.

Tek cümle ile;

Kurucu değerlere yeniden dönmek.

Eğer doktorun hazırladığı yeni reçetede emarelerini gördüğümüz yukarıdaki unsurlardan biri ya da bir kaçı hemen uygulanmazsa korkarım hastayı kaybederiz.

Zira 1 yıl içinde hastanın ödemesi gereken borç tamı tamına 181,3 milyar dolar.

Buna karşılık eksideki bir Merkez Bankası.

Bütün gelir kaynakları haraç mezat elden çıkmış bir hasta.

İçiniz daralıyor değil mi?

Gelin haftanın ilk gününü, ekonomimize benzeyen bir fıkrayla tamamlayalım;

Günlerden bir gün, bir taksiye çırılçıplak, anadan üryan bir bayan biner.

Arka koltuğa oturur, gideceği adresi söyler.

Durum şoförün tuhafına gider ve sık sık dikiz aynasından bayana bakar.

Bu bakışlardan rahatsız olan bayan, sert bir şekilde; “Ne bakıp duruyorsun beyefendi?” diye sorunca.

Şoför: “Yanlış anlamayın bayan merak ediyorum, benim ücreti nereden çıkarıp da vereceksiniz?”

Konuk Yazar Ahmet ZORLU

  Bu yazı 4293 defa okunmuştur.
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
BİZİ TAKİP EDİN
  • Tüm Anketler
    Web sitemize Beğendinizmi?
    HABER ARŞİVİ
    YUKARI nisbar giriş betnis giriş yakabet giriş